Sekse ilginiz mi azaldı?

28 Haziran 2012 yazildi.

Kısa süreli cinsel arzu eksikliği normal bir durumken, üç ayı aşarsa, tedavi edilmesi gereken bir cinsel işlev bozukluğuna dönüşür.

Her üç kadından birinde görülen cinsel isteksizlik, cinsel arzunun azalması ya da tümüyle ortadan kalkması anlamına gelir. Ancak şunu iyi bilmek gerekir: Bir kadında cinsel ilişkiye karşı istek olmasa da sevişme erkek tarafından başlatıldığında kadın uyarılabilir ve orgazm da olabilir. Bu nedenle arzu azalması ile uyarılma ve orgazm bozukluğu ayrımını yapmak gerekir.

Evlilik çatışmaları cinselliğin düşmanı
Cinsel isteksizlik, sıklıkla normal bir cinsel yaşamı takiben erişkinlikte ortaya çıkar. Hastalığın ileri durumlarında kadın kendini tümüyle her türlü cinsel içerikli eylemden uzaklaştırarak kendi içine kapanabilir. Cinsel arzu bozuklukları en çok evlilik çatışmaları ve eşler arası uyumsuzluğa bağlı olarak meydana gelir. İş stresi, kişisel stres, aile içinde hasta bir bireyin varlığı, maddi problemler, çocuğu olanlarda çocukla ilgili problemler de isteksizliğin ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. İlaç kullanımı, hastalık, depresyon, stres, uyuşturucu kullanımı, yaşlanma ve hormonal değişiklikler de cinsel arzunun azalmasına neden olan diğer durumlardır. Menopoz, doğum sonrası dikiş yerlerinin iyileşmesi ya da diğer nedenlere bağlı olarak ilişki esnasında ağrı oluşması uzun süre devam ettiğinde, cinsel arzunun azalmasına neden olabilir.

Hamile kalma korkusu isteksizlik yaratabilir
Dini inançlar, obsesif kompulsif kişilik bozuklukları, maskalenmiş farklı cinsel eğilimler, hamile kalmaktan ve cinsel yolla bulaşan hastalık kapmaktan aşırı korkma, gizli kalmış (bilinçdışı) homoseksüellik, kendine güvensizlik, başarısızlık korkusu, insanlarla yakınlık kuramama, cinsellikten suçluluk duyma, çocuklukta ya da daha sonra cinsel tacize uğramış olma, kontrolü kaybetme korkusu nedeniyle baskılama, daha çok uyarılma ve orgazm bozukluğuna neden olmakla beraber, cinsel arzunun azalmasına da yol açabilir. Gebeliğin ilk üç ayı ile son üç ayı da isteğin fizyolojik olarak azaldığı bir dönemdir.

Cinsel isteksizlik nasıl giderilir?
Cinsel isteksizlik, normal seyrinde süren bir seks hayatında da karşılaşılabilecek bir sorun. Bir gün ya da bir hafta sürmesi normal algılanabilirken, üç ay süreyle cinsel isteksizlik yaşanması, bunun ciddi bir sorun olduğu anlamına gelir. Cinsel isteksizlik tedavisi en zor cinsel işlev bozukluğudur. Bazen ilaç tedavisi uygulansa da bunlar genellikle deneysel çözümlerdir. En doğru tedavi psikolojik olarak uzman desteği ile gerçekleşir. Tabii tedavide eşlerin birbirleriyle sağlıklı iletişim kurmayı becerebilmeleri de önemli. Öyle ki iyi bir cinsellik için siz eşinizden ne istediğinizi ona söyleyebilmeli, eşinizin de sizden istediklerini açıkça ifade etmesine izin vermelisiniz.

Kaynak: pudra

Sosyal olup olmadığınızı test edin

yazildi.

İnsanların iç dünyalarını ve insanlarla ilişkilerini değerlendirmek için bazı sosyallik testleri yapılır. İşte size kendinizi sınamak için bir fırsat...

Testin sonuç kısmına bakmadan cevaplarınızı verin. Cevapları geçmişinize göre değil de şu an içinde bulunduğunuz durumunuza göre vermeniz sağlıklı sonuçlara ulaşmanıza yardımcı olacaktır.

1. Sevgiliniz hafta sonu şehir dışına çıkmak zorunda. Siz ne yaparsınız?
A) Arkadaşlarımla buluşurum.
B) Evde takılırım.

2. Yolda tanıdık birini gördünüz ama nerden ve kim olduğunu hatırlamıyorsunuz…
A) Hemen yanına gidip sorarım
B) Acaba kimdi diye düşünerek uzaklaşırım.

3. Yolculuklara çıkarken genelde hangisini tercih edersiniz?
A) Uçak ya da otobüs
B) Araba

4. Yakın bir arkadaşınız sizin hiç tanımadığınız arkadaşlarıyla buluşmaya giderken sizi de davet etti. Cevabınız?
A) Hemen hazırlanmaya başlarım.
B) Bir bahane uydurup katılmam.

5. Tatil için sizce hangisi daha cazip?
A) Amsterdam ya da İspanya olabilir
B) Sakin ve tropik bir ada

6. Komşularınızla aranız nasıl?
A) Çok şanslıyım kafa dengi komşularım var.
B) Hiç birini tanımam.

7. Sevgiliniz eve arkadaşlarını davet ediyor.
A) Onlarla tanışmak için sabırsızlanıyordum, eminim bana bayılacaklar.
B) Merhaba der arka odaya geçip onları yalnız bırakırım.

8. Tanımadığınız insanların olduğu bir ortamda genelde…
A) İnsanlarla tanışmak için sohbet açmaya çalışırım.
B) Suskunlaşırım, bana bir şey sorulmasını beklerim.

9. Eviniz genelde…
A) Bütün arkadaşlarınızın uğrak noktası, kalabalık ve kahkahaların duyulduğu bir ev.
B) Sakin, bir sığınak gibi.

10. Arkadaşlarınız sizi tek kelimeyle ifade edecek olsa ne derlerdi?
A) Neşeli
B) Sakin

Sonuçlarınızı aşağıdaki kriterlere göre değerlendirebilirsiniz:

A’lar çoğunluktaysa
Siz her ortamda kendiniz olabiliyorsunuz. Çok sosyalsiniz, neşeli ve eğlenceli bir tarzınız var, çevrenize ışık saçıyorsunuz. İnsanlar sürekli çevrenizde. Özgüveniniz taktir edilmeye değer.

B’ler çoğunluktaysa
Sakin ve ciddi birisiniz. Çevrenizde soğuk bir izlenim uyandırıyor olabilirsiniz. İnsanlar size yaklaşmaya çekiniyor. Belki yalnız kalmak istiyorsunuz, belki de içten içe siz de sosyal olmak istiyorsunuz. Biraz kendinize güvenin, herkes iyi kötü insan ve sizden çok da farklı değiller.

En sık rastlanan 5 kalp hastalığı

yazildi.

Tüm dünyada hızla artan kalp rahatsızlıkları Türkiye’de de yaşamı tehdit eden hastalıklar sıralamasında üst sıralarda yer alıyor. 

En sık görülen hastalıklar; koroner arter rahatsızlıkları, kapak sorunları, aort genişlemesi ve kalp delikleri olarak sıralanıyor. Tüm bu hastalıkların tedavisinde genellikle cerrahi yöntemler tercih ediliyor. Acıbadem Kayseri Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Hilmi Tokmakoğlu, sık görülen 5 kalp hastalığına uygulanan cerrahi çözümleri anlattı.

1- Koroner Arter Hastalıkları
Tüm ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan koroner arter hastalıkları, kalbin etrafında bulunan ve onu besleyen damarlarda meydana gelen daralmalar sonucu ortaya çıkıyor. Hastalık kendini göğüs ağrısı ya da doğrudan kalp krizi ile gösteriyor. İstirahat halinde gelen, sol göğüsten başlayıp boyuna ve çeneye yayılan ağrılar da belirtiler arasında yer alıyor. Daralmış ya da tıkanmış damarların tedavisinde kabul gören üç tedavi yöntemi bulunuyor: İlaç, balon ya da stent takılması ile by-pass ameliyatları. By-pass ameliyatları, “Daralmış ya da tıkanmış damarın önüne yeni bir damarla kan getirme” işlemi olarak tanımlanıyor. Ameliyatlar kalp durdurularak ya da çalışırken yapılıyor. Genellikle tercih edilen ise kalbin durdurulması yöntemi. Çünkü kalbin arka yüzündeki damarlara, çok kireçli veya kas dokusu içinde seyreden damarlara çalışan kalpte by-pass ameliyatı yapmak zor olabiliyor. By-pass ameliyatlarında genellikle üç damar kullanılıyor: Göğüs kafesinde iki iç meme atardamarı, ön kol iç yüzündeki radyal arter ve bacaktaki toplardamar. En değerli olanı ise, açık kalma süresi daha uzun olduğu iç meme atardamarı. Bu damardan, göğüste iman tahtası olarak bilinen bölgenin sağında ve solunda olmak üzere iki tane bulunuyor. Rutin olarak soldaki kullanılıyor. İkinci sıklıkta kullanılan diğer bir damar ise ön koldaki damar. Bacaktaki toplardamar da çok uzun olması nedeniyle, çoklu by-pass işlemi gerektiğinde tercih ediliyor.

2- Mitral Kapak Hastalıkları
Kalbin sol kulakçığı ile sol karıncığı arasında yer alan ve kanın geriye kaçmasını engelleyen mitral kapaklardaki sorunlar romatizmal, dejeneratif ve iskemik kapak hastalıkları olarak ortaya çıkıyor. Darlık, yetmezlik ya da ikisi bir arada görülebiliyor. Nefes darlığı, efor kapasitesinin düşmesi ve çarpıntı ile kendini gösteren mitral kapak hastalıkları, geceleri nefes darlığı ile uyanma şikayetine de yol açabiliyor. Çünkü hasta uzun süre yattığı için kalp gelen kanı pompalamakta yetersiz kalıyor. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde kişiler ancak oturur pozisyonda uyuyabiliyor. Mitral kapak darlıkları balonla giderilmeye çalışılırken, her hasta bu yöntem için uygun olmuyor. Kireçli kapaklarda, sol kulakçıkta pıhtı olması durumunda balonla tedavi uygulanamadığı için cerrahi tedavi gerekiyor. Cerrahi yöntemde kapak ya değiştiriliyor ya da onarılıyor. Kalp kapağı ameliyatlarında metalik ve biyolojik kapaklar kullanılıyor. Metalik kapaklar uzun ömürlü olmasına karşın, kişinin her gün kan sulandırıcı ilaç alması gerekiyor. Biyolojik kapaklar ise ilaç zorunluluğunu ortadan kaldırıyor ancak dayanıklılık süresinin kısıtlı olması nedeniyle hastanın 5-10 yıl içinde yeniden ameliyat olması gerekebiliyor.

3- Aort Kapak Hastalıkları
Aort kapağı, kalbin sol karıncığı ile aort arasında bulunan yarım ay şeklindeki üç yaprakçıktan oluşuyor. Burada görülen hastalıklar, aort darlığı ya da yetmezliği olabiliyor. Göğüs ağrısı, bayılma nöbetleri, nefes darlığı ve çarpıntı yakınmaları ile kendini belli eden aort kapak hastalıklarının görülme yaşı nedenine göre değişiyor. Aort kapak alanı normalde 2.5-3.5 cm. oluyor. Bu alan bir santimetrekarenin altına indiğinde ise ciddi oranda darlıktan söz ediliyor. Aort darlığında kapak değişimi ya da kapak onarımı operasyonları uygulanıyor. Metalik ya da biyolojik kapak takılabileceği gibi, kadavradan organ nakli yapmak da mümkün olabiliyor. Kapak seçiminde kişinin yaşı, yaşam tarzı ve beklenen yaşam süresi önem taşıyor. Söz konusu tedavilere ek olarak, halen gelişim aşamasında olan bir tedavi daha bulunuyor. Transkateter ya da transapikal aort kapak replasmanı olarak bilinen bu tedavi, özellikle ameliyatın çok riskli olduğu ileri yaştaki hasta grubu için önem taşıyor. Bu yöntemde kasıktan ya da kalbin altından küçük bir kesi yapılıyor. Tıpkı balon yönteminde olduğu gibi, kateter yardımıyla sokulan bir balon şişirilerek kapakçık bir miktar açılıyor ve bölgeye yeni bir kapakçık yerleştiriliyor. Hastanın kendi kapakçığı ise yerinde duruyor.

4- Aort Anevrizmaları
Aort damarı, kalpten çıkıyor ve dört bölgeye ayrılarak vücuttaki birçok organa yan dal veriyor. Vücudun ana arteri olarak adlandırılan aort, tüm yan dalları besliyor. Bu damardaki genişlemeye de aort anevrizması deniyor. Eğer eşlik eden bir aort kapakçık sorunu da varsa hastalık kendini göğüs ağrısı ve nefes darlığı ile gösteriyor. Aort anevrizmalarında hayati risk oluşturacak iki unsur bulunuyor. Damar genişledikçe, duvarı inceldiği için patlama (rüptür) birinci riski, damar içi yırtık (diseksiyon) görülmesi de ikinci riski oluşturuyor. Bu iki risk de ölüme neden olabiliyor. Aort anevrizmalarında cerrahi tedavi gerekebiliyor. Cerrahi tedavide balonlaşmış olan damar çıkartılarak yerine yapay damar konuluyor.

5- ASD (Atriyal Septal Defekt)
Kalpte, her iki kulakçık arasındaki duvarda delik oluşması ASD (Atriyal septal defekt) olarak tanımlanıyor. Genellikle çocukluk çağında kapanan bu deliklerin kapanmaması halinde cerrahi yönteme başvuruluyor. Tedaviyi, deliğin büyüklüğü ve akciğer atardamarının basıncı belirliyor. Çocuklarda nefes darlığı, çabuk yorulma, halsizlik, yorgunluk ile kendini gösteren ASD’nin tanısı ekokardiyografi ile konuyor. Kulakçıklar arasındaki bu delik, çoğunlukla kasıktan girilerek şemsiye metodu ile kapatılıyor. Ancak deliğin büyük olduğu durumlarda bu yöntem yeterli olmuyor ve cerrahi onarım gerekiyor. Delik doğrudan dikilerek ya da yama ile kapatılıyor. Yama malzemesi olarak da hastanın kendi kalp zarından alınan parça, özel hazırlanmış dokular veya yapay yamalar kullanılıyor.

Eğitim düzeyi arttıkça eş sayısı da artıyor

yazildi.

Değişen sosyal yaşam erkekler kadar kadınlarımızı da duygusallıktan ve romantiklikten uzaklaştırmışa benziyor. Yapılan araştırmalar, halkının eğitim düzeyi arttıkça eş sayısının da artış gösterdiğini ortaya koyuyor.

Türkiye'de sevgililerin seks alışkanlıklarını öğrenmek için çeşitli illerde toplam bin 800 kişi üzerinde yapılan araştırmaya 16-55 yaş grubundan, A'dan E'ye kadar olan sosyo-ekonomik gruplardan sevgililer katılmış.
Araştırma sonuçlarına göre Türkiyeli çiftlerin yüzde 73′ü, okullarında cinsel eğitim almamış. Eğitim almış olanlar ise bunun sadece üreme sağlığıyla ilgili olduğunu; eğitimin içinde cinsel yolla bulaşan hastalıklar, korunma yöntemleri, cinselliğe bakış açışı, ergenlikle birlikte insan yaşamında meydana gelen değişiklikler gibi konularda herhangi bir bilgi kırıntısı içermediğini söylemişler.

İlk deneyim yaşı 18
Ancak diğer soruların yanıtlarına bakınca Türklerin cinsel eğitimi zaten okulda almak istemedikleri de ortaya çıkıyor. Yüzde 54′ümüz bu bilgileri doktorlardan ve sağlık personelinden almak istiyoruz. Kadınlar cinsel bilgileri annelerinden; erkeklerse arkadaşlarından almak istiyorlar. Türkiye'deki çiftlerin ilk tam cinsel ilişki yaşı 18.

Kadınlar ilk cinsel deneyimlerini 20, erkeklerse 17 yaşında geçiriyorlar
'Bugüne dek kaç partneriniz oldu?' sorusuna, araştırmaya katılan erkeklerin ortalaması '12′ diye yanıt vermiş; kadın ortalamasında bu sayı sadece 2. Çiftlerin bugüne dek birlikte oldukları partner sayısı, eğitim seviyesi düştükçe azalıyor. Üniversite mezunu erkeklerin 12 partneri olduysa, ortaokul mezunlarının 10, liselilerin dokuz ve ilkokul mezunlarının 5 partneri olmuş.

Ölüm benden uzak dur
Türkiye'deki âşıkların en çok korktukları konulardan biri cinsel yolla bulaşan bir hastalık nedeniyle ölüm. Türklerin yüzde 66′sı, dünyadaki çağdaşları gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklardan endişe ediyor.

Erkekler yüzde 70'lik oranla, yüzde 61 oranına sahip kadınlardan daha endişeli görünüyorlar. Bu konuda en yüksek endişeyi yaşayanlar, 21-24 yaş arası, A sosyoekonomik gruba dahil olanlar. Ancak buna rağmen Türk çiftler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda pek önlem almıyor.

Kadınların yüzde 33′ü korunurken; erkeklerde bu oran yüzde 55. Araştırmaya katılan evlilerin yüzde 39′u önlem alırken; yüzde 58′i hiç korunmuyor.

Bekâr sevgililerin yüzde 62′si cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda tedbirli. Evli olmayıp da beraber yaşayan sevgililerin yüzde 64′ü bu konuyu ciddiye alıyor.

Araştırmada önlem alanlara, korunma yöntemleri de sorulmuş. Bunların yüzde 50′si partnerlerine sadık kaldıklarım söylemişler. Yüzde 34′ü prezervatif kullanıyor; yüzde 19′u ise yeni bir kişiyle beraber olduğu zaman korunuyor. Prezervatif kullananlar arasında, ancak bir test yaptırdıktan sonra korunmayı bırakacaklarını söyleyenlerin oranı sadece yüzde 5.

Yarın seni tanımam
Türkiye'deki çiftler, dünyadaki çağdaşları gibi tek gecelik ilişkilere meyilli. Yüzde 37′miz tek gecelik ilişkiler yaşıyoruz. Erkek partnerler, bu konuda kadınlardan daha hızlı. Erkeklerin yüzde 60′ı tek gecelik ilişki yaşadığını kabul ederken; kadınlarda bu oran sadece yüzde 8.^

Tek gecelik ilişkiler ülkemizde 50-55 yaş grubuyla, eğitim seviyesi düşük olan grupta ortalamanın da üzerine çıkıyor. Türkiye'deki çiftlerin yüzde 46′sı ilk cinsel ilişkisini evlenince yaşıyor.

Tanışır tanışmaz ilişkiye giren çiftlerin oranı yüzde 12. İlk hafta yatağa girenlerin oranı yüzde 12, ilk ay içinde mutlaka birlikte olanların oranıysa yüzde 10.

Kalıcı makyaj yapma rehberi

yazildi.

Kalıcı makyaj veya daha doğru ismiyle “mikro-pigment uygulaması” mikro, steril ve tek kullanımlık bir iğne ile doğal ve mineral renklerin deri yüzeyinin hemen altına aşılanması işlemidir.

Alerjik olmayan renkler, özellikle yüz ve vücut kullanımı için tasarlanmış olup, katkı ve koku maddesi içermez. Kalıcı makyajın dövme ile karıştırılmaması gerekir ama aynı şekilde uzun yıllar ciltte kalarak doğal görünümünü korur.

Daha çok kozmetik-dövme sayılabilecek bu işlem sayesinde kaş, göz çizgisi veya dudaklarda doğal cilt renginizle uyumlu etkiler yaratılabileceği gibi bazı ufak kusurlar kapatılabilir veya şekil bozuklukları giderilebilir. Böylece daha düzgün, bakımlı ve genç bir görünüm kazanmak işten bile değildir! Bu uygulamayı mankenler, aktörler, aktrisler ve gösteri işinde çalışan birçok ünlü görünümlerini belirginleştirmek için kullanmıştır.

Elde edilen estetik değerin dışında; bu yöntemle stres, zaman ve para anlamında kazanılanlar göz önüne alındığında, bu yönteme neden “geleceğin makyajı” adının verildiği oldukça açık!

Kalıcı makyaj nasıl yapılır?

Kalıcı makyaj parlak ve yüzeysel görünen normal makyaja oranla daha doğal görünür. Bunun yanı sıra makyajı tazeleme, yenileme, ekleme gibi dertler ortadan kalktığı gibi zaman ve para tasarrufu da sağlar. Bu nedenle hemen herkese uygun olmasına rağmen, özellikle bu yöntemi kullanması tavsiye edilenler aşağıda liste halinde verilmiştir:

- Zamanı kısıtlı, çalışan kadınlar,
- Seyrek, çok açık renk ya da yarım kaşları olan kadınlar,
- Hassas gözleri olan kadınlar,
- Seyrek kirpikleri olan kadınlar,
- Lens kullanan kadınlar,
- Göz bozukluğu olan kadınlar,
- Kozmetik ürünlerine alerjisi olan kadınlar,
- Artrit hastalığı veya titreyen elleri olan kadınlar,
- Genellikle stresli veya ağır işleri olan kadınlar,
- Atletler, sporcular,
- Profesyonel hayatta sürekli iyi görünmek zorunda olanlar,
- Hastalık, kemoterapi gibi tedavilerden sorunları olan kadınlar,
- Yüzlerinde bulunan asimetrik hatlardan kurtulmak isteyenler,
- Dağılmayan makyajın avantajını kullanmak isteyen kadınlar.

Kalıcı makyaj kimlere tavsiye edilir?

Çoğu kişi uygulama anını hafif bir batma hissi olarak tarif eder. Kişinin ağrı duyarlılığı ve uygulayıcının el hafifliğine göre farklılıklar gösterecek minimum bir rahatsızlık söz konusudur. Bölgede oluşabilecek rahatsızlıkları en aza indirmek ve bölgeyi uyuşturmak için yüzeysel anestezi ve yağlar kullanılabileceği gibi, bir doktor ya da dişçi gözetiminde lokal anestezi de yapılabilir.

İşlemin uzunluğu kişinin hassasiyetine, cilt nemine, yoğunluğuna, elastikiyetine ve cildin genel durumuna göre değişebilir. Ortalama süre 2-3 saat kadardır. Bir set mikro steril iğne, kalıcı renk karışımına batırılarak kişinin istekleri doğrultusunda cilde uygulanır. Taze renk, iğneler vasıtasıyla cildin üst tabakasına zerk edilir.

Dövme uygulamasının aksine, cilt hafifçe kaldırılarak renk uygulandığından, daha ağrısız gerçekleşir. Yine aynı nedenle ciltteki travma da çok daha çabuk iyileşir. Uygulama sonrasında çoğu kişi normal hayata derhal devam edebilir.

Uygulamanın tam anlamıyla kalıcı olması bazı şeylere dikkat edilmesini gerektirir. Güneşin UV ışınlarına fazla maruz kalmak ya da solaryum seansları, cildin fazla kuru olması, bazı uyuşturucular ve sigara kalıcılığı olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir.

Alfa-hidroksi, retin-a ve glikolik asit, kalıcı makyaj uygulanan bölgelerden uzak tutulması gereken maddelerdir. Aksi halde etki azalabileceğinden belli sürelerde ekstra bakım gerekebilir. Göz kapaklarına güneş korumalı krem kullanmak, eyeliner uygulanmış gözlerde güneş gözlüğü takmak, dudaklara koruyucu sürmek gibi bazı önlemler makyajın kalıcılığını artıracaktır. .

Kalıcı makyaj güvenli mi?

Gereken özen gösterilir ve temizliğe önem verilirse güvenlidir. Kullanılan pigmentlerin (renklerin) tümü doğaldır. Kullanılan malzemenin tek kullanımlık steril malzemeler olması gerekir. Böylece ortamdan herhangi bir hastalığın bulaşma riski sıfırlanır.

Kalıcı makyaj yaptırmadan önce, cilt renginin alt tonlarındaki farklılıkları ortaya çıkaracak olan bir test uygulanabilir. Bu test sayesinde kişinin alerjik olup olmadığı da anlaşılarak herhangi bir alerjik reaksiyon riski elimine edilir. Her seansta tek kullanımlık cerrah eldivenleri kullanılmalıdır.

Uygulama öncesi tüm temizlik gerekleri yerine getirilmişse riskler hemen hemen sıfırlanmıştır. Dikkat edilmesi gerekenler ana başlıklar halinde şunlardır:

- Tüm iğneler, her yeni müşteri için yeni ve steril olmalıdır.
- Kullanılacak diğer aksam, ekipman ve malzemenin de steril olması ve hijyen kuralları içinde kullanılması şarttır.
- Kullanılan cerrahi eldivenin her müşteri için yenilenmesi ve uygulama sırasında gerekli görüldüğü zamanlarda değiştirilmesi gerekir.
- Teknisyenin temiz, düzenli ve çevre temizlik kural ve şartlarından haberdar olması lazımdır.
- Her müşteriye yeni bir çarşaf veya örtü kullanılmalıdır.
- Uygulama yapılan oda temiz ve steril olmalıdır.

Yanlış kozmetikler sivilce yapabilir

yazildi.

Ergenliğin başlıca cilt problemlerinden biri olan sivilceler, yağ bezlerinin fazla çalışmasının yanı sıra, yanlış kozmetik seçimi nedeniyle de oluşabiliyor...

Güneşin kurutucu etkisi yazın akneyi aklımızdan çıkarsa da, içinde bulunduğumuz kış mevsimi aknelerle daha sık karşılaşmamıza neden oluyor. Herkesin hayatında bir dönem yaşadığı bu sorun hakkındaki merak edilen sorularımı La Roche Posay Cilt Bakım Ürünleri'nin danışman dermatoloğu Uzman Doktor Elif Ebru Filiz yanıtladı.

Yağlı cildin özellikleri nelerdir?

Yağlı cilde ergenlik döneminde ve ergenlik sonrası dönemde sıklıkla rastlanır. Bu ciltlerde deride kalınlaşma, özellikle burun ve alın bölgesinde parlama ve akne gibi cilt sorunları gözlenir. Bazı kişlilerde gözenekler oldukça belirgindir. Aknelenme orta yaşlara gelince azalsa da, cilt yağlılığı devam ederek rahatsızlık verebilir. Fakat yaş ilerledikçe ciltteki yağ salgısı da azalır. Özellikle de menopoz döneminden sonra bu azalma belirginleşir.

Akne nedir?

Sivilce olarak da bilinen akne, yağ bezlerinin bir hastalığı olarak özetleneblir. Normalde yağ bezlerinin salgıladığı yağ tüy-yağ kanalı aracılığıyla dışarı atılır, fakat çeşitli sebeplerle yağ bezleri tarafından fazlaca salgılanan yağ bu kanalı tıkar. Bu tıkanma sonucunda da akne oluşur.

Ciltte akne ve yağlanma görülmesinin sebepleri nelerdir?

Hastalarımın beni ziyaret etmelerinin birinci sebebinin akne olduğunu söyleyebilirim. Genetik olarak yağlı cilde sahip bir ırk olduğumuzdan dolayı sadece ergenlik döneminde değil ergenlik sonrasında da sıklıkla yaşanan yağlı cilt sorunları ile karşılaşıyorum.

Kozmetik seçiminde nelere dikkat edilmeli?

Ergenlik dönemindeki hormonal değişiklikler haricinde ergenlik sonrası dönemde de cilt bozukluklarının gözlemlenmesinin sebebi genetik, ırksal, ve psikolojik faktörlerdir. Bunun dışında kapalı, klimalı ortamlar da akneye elverişli ortamlardır. Bazı ilaçlar ve kozmetikler de akneye sebep olabilir.

Cilt hem hassas hem de yağlı olabilir mi?

Kullanılan kozmetik ürünlerin ciltle uyumlu, toleransı yüksek ve siyah noktaya sebep olmayan ürünler olmasına dikkat edilmelidir.

Hassas ve akneli ciltler için nasıl bir bakım önerirsiniz?


Hasassiyet bir cilt problemidir ve tüm cilt tiplerinde görülebilir. Yağlı ciltlerde özellikle iltihaplı akne vakalarında aşırı hassasiyet oluşabilir. Bunun dışında yanlış uygulanan bakımlar da yağlı ciltlerde hassasiyet yaratabilir. Akne tedavisi uzun bir süreçtir ve bu süreç içerisinde cildin toleransı da azalabilir. Cildin fizyolojisine uygun yüksek toleranslı ve aynı zamanda etkili ürünler kullanmak yapılacak en doğru şeydir.
Cilt bozukluklarının ana sebeplerinden biri de tıkanmış gözeneklerdir. Pürüzsüz görünüm için cilt ölü hücrelerden arındırılarak gözenekler derinlemesine temizlenmelidir. Bunu genellikle soyucu özellikteki içeriklerle gerçekleştirebiliyoruz.

Bebeklerde diş çıkartma ve ilk diş

yazildi.

Bebeğin ilk dişi, çoğu ana baba için heyecan ve sevinç kaynağıdır. 

Diş çıkarmak, bebeğin ilk yıldaki gelişiminin önemli bir aşamasıdır. Ancak diş çıkarma deneyimi bazıları için uzun ve yıpratıcı bir süreç olabildiği gibi, bazılarında bir gecede biten bir şey olabilir. Bazen dişetinde şişlik ya da keskinleşmiş bir kenar haftalar, hatta aylar öncesinden dişin habercisidir bazen de hiçbir ipucu bulunmayabilir.

Diş çıkarma tartışmalı bir konu olmasına karşın, kesin bilinen bazı gerçekler vardır. Bebekler ilk dişlerini genellikle altıncı ve sekizinci aylar arasında çıkarırlar, ancak üç ay gibi erken ya da on beş ay gibi gecikmiş bir sürede çıkaranlar da vardır.

İlk iki yıl boyunca bir bebeğin on dokuz diş daha çıkarması beklenir. Genellikle alt iki kesici diş, üsttekilerden önce çıkar. Bu dişleri sağ ve soldaki ikişer yan-kesici dişler izler. Dişlerin geri kalanı şu sırayı izler yan kesicilerin hemen yanındaki ilk azı dişleri, sonra köpek dişleri ve en son da ikinci azılar. Üç yaş dolduğunda genellikle dişler tamamlanmıştır.

Halk arasında, erken diş çıkarmanın akıl belirtisi olacağı, geç diş çıkarmanın ise ileride öğrenme problemlerine yol açacağı konusundaki inanışı destekleyen hiçbir tıbbi bilgi yoktur. Diş çıkarmak kalıtsal faktörlere de bağlı olduğundan siz ya da eşiniz ilk dişlerinizi geç çıkardıysanız, bebeğiniz de aynı şeyi yapabilir.

İşaretler

Diş hazırlığı aslında diş, dişetini yarıp 0,5 cm’lik çıkışını yapmadan en az üç ay önce başlar. Bu sırada bebekte görülen belirtiler anneler, anneanneler ve tıp dünyası tarafından çok değişik yorumlara açık olmaya devam etmektedir.

Bazı doktorlar diş çıkarmanın yanında başka hiçbir belirti taşımadığına inanırlarken, bir kısmı da ufak tefek rahatsızlıkların görülebileceğini kabul etmektedirler. Bu belirtiler salya artışı, hafif ateş, ağlama, rahatsız uyku, huzursuzluk, ishal, burun tıkanıklığı, yüzde veya bez bölgesinde pişik, kulakları çekmek ve eller dahil olmak üzere her şeyi çiğneme isteği olabilir.

Bazı ana babalar, üç aylık bebeklerin salyasının aktığını gördüklerinde bunun diş çıkarma işareti olduğunu düşünürler. Diş çıkarmanın, salya salgılanmasını artırdığı doğru olsa da, bebeklerin zaten tümü bu aylarda tükürük bezlerinin harekete geçmesiyle salyalarını tutamamaya başlarlar. Salya, çene ve ağız çevresindeki deride kızarıklık ve tahrişe neden olabilir. Bu durumda düzenli olarak yumuşak bir bezle yüz silinmeli ve kuruyan cilde nemlendirici krem sürülmelidir.

Araştırmalar hafif ateşin, diş çıkarmaya sıklıkla eşlik edebildiğini gösterse de, bu ateş hiçbir zaman çok yüksek değildir. 38.5° C üzerindeki ateşin kaynağının araştırılması gereklidir. Nezle ve benzeri viral enfeksiyonların diş çıkarma dönemine rastlaması, bu dönemde bebeğin bağışıklık faktörlerindeki azalmadan kaynaklanmaktadır.

Özellikle azı dişleri çıkarken dişetindeki sızı, kulak ve yanaklara ortak sinirler aracılığıyla yayılabileceğinden, bebeğiniz kulak çekmek ya da yanak sürtmek gibi hareketler yapabilir.

Diş tamamen çıkmadan hemen önce yeri şiş, koyu mavi-siyah arası bir renk olabilir. Eti kesip çıktığında ise biraz kanama görülebilir. Buna diş hematomu denir ve genelde kendiliğinden iyileşir. Soğuk kompres, şişliği ve sızıyı alabilir.

Diş çıkaran bir bebek beslenmeyi reddedebilir. Katı besinlere başlamış bebek, bir süre hiç onlarla ilgilenmeyebilir. Bu durumda, mama ya da anne sütüyle alacağı sıvı ve besin miktarı ona bu süre zarfında yetecektir. İshal ve diş çıkarma arasında direkt bir bağlantı kurulamamış olsa da bazı anneler bebeklerin her dişiyle ishal olduklarını söylerler. Yutulan fazla tükürüğün dışkıda yumuşamaya neden olabileceğini ileri sürenler olsa da, çocuğunuzun günde ikiden fazla sulu dışkısı olmuşsa doktorunuza danışmakta fayda vardır.

Ona nasıl yardım edebilirsiniz?

Ailelerin diş çıkarma dönemindeki bebeklerine yardım etmeleri imkansız değildir. Bebeğin sıkıntısı, her çıkardığı dişte farklı boyutlarda olabilir. Bebeğinizin dikkatini başka şeylere çekmek, oyuncaklarıyla oynamasını sağlamak, dışarıda gezinmek, müzik dinletmek ya da daha uzun süre kucakta tutmak bile onu rahatlatabilir. Çiğneyebileceği bir şey vererek de onu rahatlatmanız mümkündür. Buzdolabından çıkmış su dolu bir dişlik halkası harikalar yaratabilir. Buz dişetlerini dondurarak acıyı alır. Kaşırken uygulanan basınç ise ağrıyı geçirir. Soğuk yiyecekler (elma, şeftali püresi, yoğurt) oda ısısındakilerden daha cazip gelebilir.

Lokal anestetik (uyuşturucu) etkisi olan birtakım kremler dişetine sürülebilir. Viski, şarap gibi içeceklere batırılmış emzik bu amaçla kullanılmamalıdır. Etkisi çok kısa süreli olduğu gibi, tekrar kullanımlarla toksik düzeyde alkol verilebilir. Ağrı kesiciler (parasetamol) diş çıkaran bebeğin sıkıntısını dindirme amacıyla rahatlıkla kullanılabilir. Ancak ilaç dozunu her zaman doktorunuza danışmalısınız.

Unutmayın ki, diş ağrısı gelir ve kendiliğinden geçer diş çıkarma döneminde en iyi tedavi yeterli süre ve sabırdır.

Diş bakımı

Çocuğunuzun dişlerinin bakımı aslında daha anne karnındayken başlamalıdır. Dişler gebeliğin üçüncü ve altıncı ayları arasında gelişmeye başladığı için dengeli beslenme diş sağlığı için de önemlidir. Özellikle A, C, D vitaminleri, protein, kalsiyum ve fosfor yeterli miktarda alınmalıdır. Gebelik süresince multivitamin ilaçlar alan ve dengeli beslenen bir anne, bebeğinin dişleri için de sağlıklı bir başlangıç yapmış olur.

Çocuğun ilk diş sorunu genellikle uzun süreli biberon kullanımından kaynaklanır. Şekerli sıvılara sık ve uzun süreler maruz kalan dişlerde, biberon çürüğü denen durum ortaya çıkabilir. Uykuda tükürük salgısı azaldığından, hemen uyku öncesi verilen meyve suyu, süt gibi içecekler uzun süre dişler etrafında göllenir. Ağız içindeki bakteriler, şekerden asit yaparak diş minesinin zedelenmesine neden olurlar. Bu sorun, çocuğa yatmadan önce biberon vermeyerek ya da elinde biberonla dolaşmasını kısıtlayarak önlenebilir. Mümkünse biberon alışkanlığı bir yaşından sonra bırakılmalıdır.

Çocuğunuzun ilk dişinin çıkmasıyla diş temizliğine başlanması gerekir. Dişler, ilk başlarda nemli bir bezle silinmeli, 1 yaşından sonra fırçalanmalıdır. 2 yaşından sonra florür içeren diş macunu kullanımı başlayabilir. Bu döneme kadar florür kullanımı konusunda çocuk doktorunuz ya da diş hekiminize (pedodontist) danışmalısınız.

Erkekler neden kısır olur?...

26 Haziran 2012 yazildi.

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin korkulu rüyası kısırlık, toplumumuzda her 6 -7 evlilikten birinde görülüyor. 

Türkiye’de her yıl 600 bin civarında evlilik gerçekleşiyor ve yılda yaklaşık 90 bin çift kısırlık sorunuyla karşılaşıyor.

Sigara, alkol ve aşırı fast food tüketimi, aşırı sıcağa maruz kalma, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve kimi zaman da çalışma şartları gibi sosyal nedenler erkek kısırlığında etkileyici rol oynuyor. Memorial Hastanesi Tüp Bebek, Androloji ve Genetik Merkezi’nden Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Semih Özkan, her yıl on binlerce çiftin karşı karşıya kaldığı kısırlık probleminin erkeklerde oluşma nedenleri hakkında bilgiler verdi.

Çiftlerin çocuk sahibi olma arzularına ve düzenli cinsel ilişkide bulunmalarına rağmen, bir yıl içerisinde gebelik elde edilememesine infertilite (kısırlık) adı veriliyor.

Korunmayan çiftlerin yüzde 85'inde bir yıl içerisinde gebelik oluşması beklenir. İnfertilite yüzde 50- 60 oranında erkeğe ait nedenlerle ortaya çıkar. Testiste gerçekleşen sperm üretim işlevi, çevresel koşulara oldukça duyarlıdır. Uygun olmayan her koşuldan olumsuz olarak etkilenebilir.

Fast Food’a Dikkat!

Yüksek kolesterol, spermin zar yapısını bozduğu için döllenme yeteneğini azaltır ve kısırlığa neden olabilir. Bu nedenle özellikle “Fast Food” denilen aşırı yağlı, kolesterolü artırıcı gıdalardan uzak durmak gerekir.

Sigara ve Alkol Gibi Maddeler Sperm Kalitesini Düşürür

Çeşitli bilimsel çalışmalarla sigaranın kesin zararlı etkileri ispat edilmiştir ve özellikle sorunu olan hastaların kesinlikle sigarayı bırakmaları önerilir. Ayrıca sigara içilen ortamlarda bulunmaları da pasif içici olmalarını ve ortamın havasını solumaları yoluyla havada bulunan zehirli maddeleri solunum yoluyla alıp sperm üretimini olumsuz etkilemesini sağlar.

Yapılan araştırmalar, haftada 60 ml. üzeri alkol kullanımının sperm üretimini olumsuz yönde etkilediği göstermiştir. Ayrıca steroid, antidepresan, sulfomidli bazı abtibiyotikler, kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar da sperm kalitesi, hareketliliği ve üretimi için zararlı olabilmektedir.

Çalışma Ortamı da Kısırlık Nedeni Olabilir

İşi gereği zirai ilaçlarla yakın temas halinde bulunan kişilerde de kısırlık oranı yüksektir.  Bu kişilerin önlem olarak çalışırken, bir maske ile ağızlarını kapatmaları, ilaçları solunum yoluyla alınarak zararlı olmalarını engellemektedir.  Bu grup genellikle çitçilerden oluşmaktadır.

Kişilerin yine işi ya da rahatsızlığı nedeniyle fazlaca radyasyona maruz kalmaları, demir döküm fırınları ya da gıda fırını işçileri gibi aşırı sıcak ortamlarda çalışmaları da kısırlık nedeni olabilir.

Aşırı Sıcak Sperm Üretimini Olumsuz Etkiler

Aşırı sıcak her zaman sperm üretimini olumsuz etkiler. Kısırlık sorunu ile karşı karşıya olan erkeklere kesinlikle, sıcak su banyoları ya da saunaları tavsiye etmeyiz. Ayrıca dar iç çamaşırları da aşırı sıcak oluşturduğu için testis damarlarının genişlemesi sonucu sperm kalitesini azaltabilir.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar da Etken!

Erkek genital organlarında zarara yol açan bazı enfeksiyonlar sperm ilerlemesini (kanalları tıkayarak veya sperm hareketliliğini azaltarak) olumsuz yönde etkilediği için kısırlığa neden olabilir.

Yaşlanınca cinsel yaşam bitmez...

yazildi.

Genel kanının aksine uzmanlar vurguluyor: "Cinsellik doğumla başlayan, ölüme kadar süren temel bir insani ihtiyaçtır. Kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır."

Her yaşın cinselliğinin farklı olduğunu belirten Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzzet Koçak, "Sağlıklı bir yaşlıda cinselliğin olmadığını ya da olmaması gerektiğini düşünmek, yemek yemenin, uyumanın yaşlılıkta gereksiz olduğunu düşünmek gibidir. İnsan yaşamında yeri olan böyle bir olguyu yaşlılar için yok saymak gerçekçi değildir. Yaşlılıkta cinselliğin boyutları farklıdır. Cinsel birleşme bu yaşlarda artık üreme amaçlı yaşanmaz. Yaşlılıkta cinsellik, daha çok birlikte rahatlama, gevşeme ve haz paylaşma amacına yönelik olarak kişilerin birbirlerine karşı sevgi ve bağlılıklarını ifade etmelerinin bir aracı olabilir' diyor.

Gençlik Dönemindeki Cinsellik Önemli

İleri yaşlarda tüm bedensel işlevler gibi cinsel işlevlerde de fizyolojik değişiklikler olduğunu vurgulayan Koçak, bu değişiklikleri bilmeyen ya da kabul edemeyen kişiler için çeşitli cinsel sorunlar ve doyumsuzlukların ortaya çıkabildiğini belirtti.

Yaşın ilerlemesiyle birlikte, erkeklerin cinsel açıdan uyarılmaları için gereken sürenin uzadığını, sertleşmenin ortaya çıkışının daha çok zaman aldığını, kadınlarda ise östrojen hormonundaki azalmaya bağlı olarak vajinadaki kayganlığın azaldığını ve ciltte incelmelerin ortaya çıktığını aktaran Koçak, şu bilgileri verdi:

"Kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır. Fiziksel çekicilik azaldığında cinsel yaşamın da biteceğini sanılmamalı, sağlıklı ve güvenli bir ilişkide cinsel doyuma ulaşmanın tek yolunun da cinsel birleşmeden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Yaşlılıkta ortaya çıkabilecek fiziksel cinsel sorunlar yumuşaklık, sevecenlik, güven ve tanışıklık sayesinde kolayca aşılabilir."

İleri yaşlarda cinsel etkinliğin ortadan kalkmasının nedeninin genellikle cinsel bir partnerin (eş) yokluğu ya da araya giren fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar olduğunun altını çizen Koçak, kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, hipertansiyon, iltihaplar, cinsiyet hormonları yetersizliği, romatizma gibi kronik fiziksel hastalıklar, tansiyon ve depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlarla sigara ve alkolün cinsel sağlıkta bozukluklara yol açabildiğini söyledi.

Yaşlandıkça Cinsel İsteksizlik Olabilir

Bazen yaşlıların, kaybolmayan cinsel ilgileri nedeniyle sıkıntı, utangaçlık ve suçluluk duyabildiklerini, cinsellikle ilgili doğal ilgileri ile toplumun kendilerinden beklediği cinsellikten uzak, ciddi ve güvenilir davranışlar arasında çatışma yaşayabildiklerini vurgulayan Koçak, şöyle konuştu:

"Yaşlıların cinsellikle ilgili duygu ve düşüncelerini ifade etmede desteğe, cinsel istek ve aktivitenin sağlıklı yaşlanmanın bir gereği olduğunu bilmeye, yaşla oluşan fizyolojik değişiklikleri ve cinsel davranışını etkileyen hastalık ve tedavileri tartışmaya ihtiyaçları vardır. Yaşlandıkça cinsel isteksizlik olabilir. Bu normal bir durumdur. Önemli olan yaşlılık döneminin kendine özgü bir cinselliği taşıyabileceğini bilmek ve kabullenmektir. Cinsel doyum ilişki sıklığından çok, cinselliğin sevgi ve şefkat, dokunma, birlikte yatma gibi boyutlarının ön plana geçmesine izin vermekle mümkün olabilecektir."

7 adımda mutluluğu yakalayın

yazildi.

ABD’de bir gurup uzmanın uzun yıllar süren araştırmaları sonucunda, kadınların mutlu bir evlilik yaşayabilmeleri için bazı formüller geliştirildi. İşte mutlu evlilik için uzmanların tavsiyeleri…

Her kadın mutlu bir hayat yaşamak için çaba harcıyor. Uzmanlar da, kadınların mutlu olması için nasıl davranmaları gerektiği konusunda araştırmalar yapıyor.

Soğukkanlı olun

İlişkilerde en büyük problemler, iktidar kavgasından kaynaklanıyor. Bazı şeyleri kabullenen kadınlar, bu konuda rahat bir evlilik hayatı yaşıyor. Öncelikle iktidar kavgasına girmeyeceksin. İktidar ilişkileriyle sarmalanmış bir dünya da iktidardan, güçten, büsbütün arınmış bir ilişki kurmak çok zordur. Kendi gücünü, eşinin dünyasına sokmamaya gayret edeceksin. Sevginin azalmasını da çoğalmasını da kalıcı olarak düşünmeyip, soğukkanlı olacaksın. Az sevdiğini hissettiğinde daha çok sevmeye, çok sevdiğini hissettiğinde korkup az sevmeye çabalamayacaksın. Her ikisi de kadınları yorar.

Taviz vermeyin

Eşinizin “kendisi” olmasına izin verin. Sana uymayan yanlarını bile bazen kabul etmeyi deneyin. Ama bunu yaparken, sen de uyum sağlamak için kendi prensiplerinden fazla ödün vermemeyi unutma.

Kavga ederken dikkat!

Hiçbir kavgada, asla düzeltilmesi zor durumlara izin verme. Eşinin kişiliğini yıkacak sözler söyleme. Sevdiğin insanla “yenmek” için kavga etmeyeceksin. Bir insan kendisini aşağılayan bir ilişkiye uzun süre katlanmaz; katlansa bile sen böyle bir şeye katlanan birine katlanamazsın. O yüzden tartışmaları, çözüm bulmak için yapmaya çalış.

O senin doktorun değil!

Her durumda güçlü olduğunu eşine hissettir. En ölümcül haller dışında hiçbir üzüntünde onun üzerine yıkılma. O senin doktorun, psikologun değil, sevgilin. Kendi derdini mümkünse kendin halledeceksin. Şüphesiz sorunlarını paylaşacaksın, ama onu asla “Bana ne kadar katlanabiliyor” ile test etme.

İlişkinize zekâ katın

“Sevgi emektir” cümlesi eksiktir. “beni sev, birbirimizi çok sevelim” cinsinden niteliksiz bir emek sadece yapış yapış bir debelenmedir. O emeğin içine zekâ katacaksın. İlişkinin ihtiyaçlarını hassas bir görü ile saptamaya gayret edeceksin. Örneğin onun yalnız kalmaya ihtiyacı varsa tepesine binip sevgi performansları sergilemeyeceksin.

Öğrenmeye açık olun

Birlikte yeni şeyler görmeye, öğrenmeye, yeni maceralar yaşamaya bakacaksın. Tembellik etmeyeceksin, ilişkinin enerjiye ihtiyacı varsa, kendini akışa bırakmayacaksın. Birlikte gelişmenin yollarını bulacaksın.

Kaybetme korkusu

Birbirinize yapışıp kaldığınız anlarda derhal ufak çaplı tek başına yaşama antrenmanları yapacaksın. Bu, ilişkiye yeni enerji girişini sağlayacağı gibi, seni kaybetme korkusundan uzak tutar. Sen kim olduğunu unutmamak zorundasın.

Diyetsiz kilo vermek için sakinleşmeyi öğrenin

yazildi.

Bir çok insan kendi çabasıyla ya da diyetisyen kontrolünde kilo vermeye çalışıyor. Ancak kilo sorunu yaşayanların çoğunun nedeni tamamen duygusal... Duygularınızı kontrol edebilirseniz diyet yapmadan kilo verebilirsiniz. 

Uzmanlar, stres ya da yaşam sorunları ile yeme arasında bir ilişki olduğuna dikkat çekerek, bu kişilerin tüm problemlere karşı tek bir savunma mekanizması "Ye" yi geliştirdiğini vurguluyor.

Stresliyken Atıştırmak Çocukluktan Miras

Uzmanlara göre, insanların yatıştırıcı olarak yiyecekleri tercih etmesi çok da şaşırtıcı değil. Uzmanlar, "Bebeklik döneminizden çocukluk çağınıza doğru ne zaman mutsuz olsanız, birisi sizi mutlaka bir bisküvi ya da çikolata ile yatıştırmaya çalışmıştır. Bu nedenle yemekler ve duygular ayrılmaz bir çift gibi oldular. Bunun yanı sıra yiyecekler beynimizin kimyasını da olumlu etkiler, küçük bir çiğneme hareketi bile mutluluk hormonunuzu yükseltir ve acınızı dindirir" diyor.

Stres Sürekli Açlığa Neden Olur

Uzmanlar sürekli açlığı ve stresin etkisini şu şekilde açıklıyor; "En önemlisi üzüntülüyken ortaya çıkan stres, alık hissine neden olarak şişmanlamanıza neden olabiliyor. Kronik stres sorunu yaşayanlar ise, iş yerinde sınırlarınızı zorlar, diğer ağrıları tetikler, hormonlarınızı yükseltir ve yağ depolamanıza neden olur. Buna bağlı olarak vücudunuzdaki adrenalin yükselerek kana karışır, pankreas insülin salgılar."

Atıştırmanın Etkisi Kısa Sürüyor

Yemenin rahatlatıcı etkisinin sadece böcek ısırması kadar uzun sürdüğünü vurgulayan uzmanlar, bu davranışın açlık hissini daha da güçlendirdiğini kaydediyor.

Stresliyken Yememek İçin Ne Yapılabilir?

- Stresliyken yemekten önce bisiklet çevirin ya da step yaparak stresinizi azaltmaya çalışın. Sonrasında kendinizi favori yemeğinizle ödüllendirin. Göreceksiniz daha az yiyeceksiniz.
- Sabah, öğle, akşam gibi ana öğünlerde yemeğinizi yiyin. Yemek tutkusu olanlar
Bazen yemek bir tutkudur, bazıları buna engel olamaz ve hep yemek ister. Uzmanlara göre, özellikle duygusal yapıya sahip yemeyi seven kişiler yakınların desteği ve hayata karşı umutları arttırılarak bu alışkanlıklarını bırakabilir.

Diyetsiz Kilo Vermek İçin Önemli Şart

Bunun için ilk önce kişi neden yediğini bilmelidir. Bunu çözdükten sonra diyet yapmadan tüm kilolarından kurtulabilir. Niçin acıktığınızdan emin değilseniz ufak teste göz atın!

a) Sıkıdığınızda
b) Sinirlendiğinizde
c) Mutlu olduğunuzda
d) Uzun süre aç kaldığınızda

Test sonucunda diyet yapmadan kilo vermek için şu yolları deneyebilirsiniz...

- Önce ne kadar sık beslendiğinizi ve yediklerinizi bir haftalık programa yazın. Daha sonra kendinize haftalık beslenme programı hazırlayın.
- Yürüyüş, koşu, egzersiz gibi faaliyetlerle stresinizi azaltın.
- Yemekte ne yiyeceğinizi planlayın.
- Basit ve lezzetli tariflerden yararlanın.
- Alışveriş listesi markete gitmeden önce oluşturun ve sadık kalın.
- Sıkıldığınızda çok yemek isterseniz tercihiniz mevsim sebze ve meyveleri olsun.
- Bazı kişiler için yemek bir aşktır. Bu nedenle yemenizi önleyecek bir arkadaş ya da sevgili edinebilirsiniz.
- Yeni hobiler edinin. Bir çok kişi boş zamanı fazla olduğu için çok yer. Örneğin TV programı izlerken yemek yemeyin.
- Hayallerinizi gerçeğe dönüştürmek için çalışın. Kariyerinizde başarılı olmanız sizin yemenizi önler.
- Başarılarınızdan dolayı kendinizi yemekle ödüllendirmek yerine konser ya da filme bilet alın.
- Diyet yapmadan kilo vermek için acılarını bir kenara bıraınk, sakinleşmeyi öğrenin.

Erkekler için kadınlara dair tespitler

yazildi.

Bir erkek bu durumların ne kadar uzun sürmesini istiyorsa, o kadar uzun süre hareket etmemeli ve nefes almamalıdır.


İYİ: 
Bir kadın yerden göğe kadar haklı olduğu bir konuda bir erkekle tartışmaya girmişse, erkek artık saçmaladığını bilsin çenesini kapasın diye kadın bu kelimeyi söyler... Bu arada bir erkek, kadının "nasıl görünüyorum?" sorusuna cevap olarak asla "İYİ" dememelidir, yoksa kadının yerden göğe kadar haklı olduğu bir diğer tartışma başlar...

5 DAKİKA: 
Bir kadının "5 DAKİKA"sı yarım saate eşittir. Tabi bir erkeğin 5 dakikasının da tv'deki maçın ne zaman biteceğine eşit olduğunu düşünürsek, durum gayet adil ...

HİÇ: 
Bir erkek saatlerdir karşısında somurtan kadına en sonunda "neyin var?" diye sormayı akıl ederse alacağı cevap budur. "HİÇ" cevabını alan erkek anlamalı ki az sonra kadının yerden göğe kadar haklı olduğu bir kavga başlayacak, ve bu kavga en az "5 DAKİKA" sürücek...

PEKİ (Tek kaşını kaldırarak): 
İşte kadının bu lafının ardından erkeğin bir soru daha sorması büyük cesaret işidir... Çünkü bunun ardından kadın "HİÇ" yüzünden sinirlenecek ve bir tartışmaya daha başlayacaksınız, kadının yerden göğe kadar haklı olduğu bu tartışmanın sonunda da, kadın "İYİ" diye bağırarak odadan çıkıp gidecek...

PEKİ (Normal bir yüz ifadesiyle): 
Bunun anlamı "pes ediyorum" ya da "aman ne halin varsa gör"... ama kaşlardan birinin havaya kalkması an meselesi, hemen ardından "HİÇ" yüzünden kavga çıkacak. Kadın "55 DAKİKA" sonra "İYİ" diye bağırarak odadan gidince herşey normale dönecek...

PEKİ (Her iki kaş da havada): 
Siz öldünüz.... "5 GÜN" boyunca sevişmeyi unutun hatta yemeği, ütülenmiş gömlekleri bile...

DERİN BİR İÇ ÇEKİŞ: 
Bu tabi ki bir kelime değil, bu erkeklerin en yanlış anladıkları bir kadın tepkisidir... Derin derin iç çeken bir kadının aklından şu geçmektedir: "Aaah ah bende de akıl olsa "HİÇ" yüzünden senin gibi bir aptalla tartışır mıyım?"

KISA BİR İÇ ÇEKİŞ: 
Bu da bir kelime değil ama erkeğin kadınlarda doğru anladığı bir tepki. "KISA BİR İÇ ÇEKİŞ", kadının o an için halinden memnun olduğunu gösterir.... Bir erkek bu durumun ne kadar uzun sürmesini istiyorsa, o kadar uzun süre hareket etmemeli ve nefes almamalıdır.

Sorun çıkmadan önlem alın

yazildi.

Halk arasında basur ya da mayasıl olarak bilinen hemoroidin oluşmadan önlenmesi mümkün. Doğru beslenme ve düzenli tuvalet alışkanlığı hemoroidden korunmada önemli rol oynuyor. 

Bayındır Hastanesi Kavaklıdere Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hüseyin Altınyollar, “Hemoroidin en iyi tedavisi korunmadır, yani oluşmasının önlenmesidir” dedi.

Hemoroidden korunma yollarının başında düzenli beslenme gelmektedir. Kepekli ekmek, bol meyve, sebze ve bol su içmek yararlıdır. Tahriş edici maddelerden (baharat, alkol, turşu) uzak durulması gerekmektedir.

Hemoroidden korunma yolları arasında düzenli tuvalet alışkanlığı önemli rol oynamaktadır. Tuvalette fazla ıkınmak hemoroidi tetikleyebilir. Ağır yüklerden de kaçınılması gerekir.
Doç. Dr. Hüseyin Altınyollar, merak edilen soruları yanıtladı:

- Hemoroid nedir? 
Hemoroidler anal kanalın normal yapısında bulunan ve dışkılamanın sürdürülmesinde işlevleri olduğu düşünülen toplardamar yastıkçıklarıdır. Hemoroidal toplardamar ağları anal kanalın iç kısmında ve dış kısmında 3’ er grup halinde bulunmaktadır. Hemoroidal hastalık ise hemoroidal toplardamarların zaman içinde anormal genişleyip kırmızı ve mor torbalar (memeler) şeklinde dışarı sarkması, bazen aşınıp delinerek dışkılama sırasında sık sık, parlak kırmızı kanamalar yapması; bu memelerin aniden pıhtı ile dolup şiddetli ağrı, ödem, iltihaplanma, yaralanma ve ağrı yapmasıdır. Kısacası hemoroid, makat bölgesindeki damarların genişlemesi yani varisidir. İç ve dış hamoroid olmak üzere iki tiptir. İç hemoroidler genellikle ağrısız, dış hemoroidler ise ağrılıdır. Tanısı anal muayene ve rektoskopi ile kolayca konur.

- Hemoroidin nedenleri nelerdir? 
Hemoroidin nedenleri arasında en önde dışkılama alışkanlıklarındaki yanlışlar gelmektedir. Bunu kabızlık ve ıkınma izlemektedir. Ayrıca ishal, ‘tenezm’ yani tuvalette fazla kalarak dışkılamaya çalışmak gibi durumlar kronik ıkınmaya yol açarak hemoroidal hastalık etiyolojisinde rol oynarlar. Bunun dışında, ailesel yatkınlık ve karın içi basıncını artıran olaylarda(gebelik, asit gibi) hemoroidal hastalığı neden olabilir. Kolit, proktit, enterit gibi barsak enfeksiyonları da sebepler arasındadır. Hemoroidal hastalık nedenleri arasında araştırmalarla desteklenmeyen birçok söylence söz konusudur. Baharatlı yiyecekler, aşırı kahve tüketimi, sigara içmek, kronik alkol kullanımı, uzun süre araba kullanmak, ağır işlerde çalışmak, şişmanlık bunlardan bazılarıdır. Ayrıca hamilelik, ağır egzersiz, uzun süre oturma veya ayakta kalma ile hemoroidal hastalık gelişimi arasındaki ilişki tartışmalı olsa da bu olayların hemoroid belirtilerini alevlendirebileceği düşünülmektedir.

- Hemoroidin tedavisinde neler yapılıyor? 
Hemoroidin ilk aşamasında, hastalığın kesin tanısının konulması ve evresinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu belirtilerin altında yatan kanser, kronik kolit hastalıkları (Crohn, ülseratif kolit vb) gibi daha önemli bir patolojinin atlanmaması ya da ekarte edilebilmesi için mutlaka öncelikle endoskopik tetkiklerin yapılması gerekir.

Birinci ve 2. derece hemoroidlerde, uygun diyet (meyve, sebze, lifli gıdalar ve bol su içmek), dışkı yumuşatıcı ilaçlar, ılık su oturma banyosu ve istirahat ile tıbbi tedavinin genellikle yeterli olmaktadır. Eğer kanama devam ederse lastik bantla bağlama, sklerozan ilaç injeksiyonu (iğne ile kurutma), halk arasında laser olarak bilinen infirared ışık koagülasyonu gibi cerrahi dışı girişimler uygulanabilir. Başka sebeplerde araştırılıp ayrıca tedavi edilmelidir. Örneğin asıl sebep akut bir barsak enfeksiyonu veya ishal ise, sadece antibiyotik ve ishal diyeti uygulaması bile yeterli olabilir. Cerrahiye yani ameliyata gerek yoktur. Üçüncü derece hemoroidlerde; duruma göre önce tıbbi ve konservatif yöntemlerle başlanır; çok az vakada cerrahi tedavi gerekir. Dördüncü derece hemoroid, bu hastalarda tıbbi tedaviden klinik belirtilerde rahatlama olur ancak çoğunda cerrahi tedavi gerekir. Ancak cerrahiye engel varsa, öncelikle diyet ayarlanır, dışkılama alışkanlığı düzenlenir, dışkı yumuşatıcıları, sıcak su oturma banyoları, bölgesel ağrıkesici kremler ile konservatif tıbbi yöntemlere devam edilir. Hekime düşen görev, gerektiğinde posalı diyet ile desteklenerek hastalara defekasyon disiplininin öğretilmesi ve yanlış alışkanlıklardan arındırılmasıdır.

Kalbe giden yol ağızdan geçiyor

yazildi.

Kalbi besleyen damarları daraltan ateron plakalarının oluşumunda hareketsiz yaşam, sigara, sağlıksız beslenme gibi geleneksel faktörlerin yanı sıra diş eti hastalıkları da etkili olabiliyor.

Koroner hastalıklarda kalbi besleyen damarların ateron adı verilen liflenmiş yağ plakaları ile daraldığını ve bu daralmanın bazı durumlarda sadece kalp damarları ile sınırlı kalmayarak daha kalın damarcık ve damarları da etkilediğini belirten Dentistanbul diş eti hastalıkları ve tedavisi uzmanı Dr. Aziz Yaramış, koroner ve periodontal hastalıkların toplumumuzda sıklıkla karşılaşıldığını söyledi.

Damarları daraltan ateron plakalarının oluşumunda hareketsiz yaşam, stres, yaş, sigara, sağlıksız beslenme, kalıtım ve erkek cinsiyetin en önemli hazırlayıcı etkenler olduğuna dikkat çeken Dr. Yaramış; “Son yıllarda bilinen geleneksel faktörlerin yanı sıra vücuttaki uzun süreli kronik iltihapların da aterosklerotik kalp hastalıklarında rolünün olabileceği ileri sürülmektedir ve dişi çevreleyen dokularda oluşan hastalıklar,  kronik iltihabın kaynağı olarak ilk akla gelebilecek hastalıklar arasındadır” dedi.

Hastalık Kendini Ağızda Kokuyla Belli Ediyor

Dişi çevreleyen dokularda iltihap oluşması yani periodontal hastalıkların kendini diş eti kanaması, ağızda koku ve ilerleyen vakalarda kemik kaybına bağlı dişlerde sallanmayla belli ettiğini belirten Dr. Yaramış, “Hastalık ilk önce dişetlerinde başlıyor, kanama ve dişetlerinde kırmızılık hastalığın ilk belirtileri” dedi.

Diş etinde başlayan iltihabın tedavi edilmezse dişi çevreleyen alveol kemiğine ulaştığı ve onun yıkımına neden olduğunu belirten Dr. Yaramış, “Periodontal hastalıklar tedavi edilmediğinde kronik iltihabi bir hastalık tablosu çizer ki, böyle bir iltihabın ateron plaklarının oluşumuna katkıda bulunabileceği düşünülmektedir” dedi.

Erken Evrelerde Tedavi Daha Kolay

Dişi çevreleyen dokularda oluşan hastalıkların erken evrelerde tedavisinin kolay ve her diş hekimi tarafından uygulanabildiğini belirten Dr. Yaramış, ilerlemiş hastalıklar için ise konusunda uzman hekimlerin iltihabı ortadan kaldırarak hem diş kayıplarını engellediklerini hem de vücudu iltihap yükünden kurtardıklarını söyledi.

Farklı zamanlara göre makyaj yapın

yazildi.

Kimi kadınlar makyaj yaparken yüzlerinde boya sürülmemiş yer bırakmazlar. Bu tip kadınların makyaj yaparak neyi ve neden saklamak gerektiğini hep düşünür, merak ederiz. Oysa güzellik uzmanları, makyajın zamana ve mekâna göre yapılması gerektiğini belirtiyor.

Bazı kadınlar da yüzlerine asla bir renk, ruj, allık bile sürmezler ve onların kendilerini salıp gittiklerini düşünürüz. Ama dudaklarda bir parıltı ve renk her kadına mutlaka hoş bir hava verir.

Tabii natürel ve düzgün yapılmış bir makyaj. Ne çok az, ne çok fazla ortasını bulmak. İşte size bir günde 3 ayrı zaman için yapılmış hafif ve doğal makyaj önerileri.

Ofis makyajı

Hafif bir kapatıcı, pudra, allık, bej tonlarında göz farı. Dudaklarda ise çok hafif bir parlatıcıyla gelen pembelik. Özellikle çalışan kadınların sabah yaptıkları makyajı tazeleyecek vakitleri olmadığından, seçtikleri tonlar konusunda çok dikkatli olmaları gerekmektedir.

Akşam makyajı

Doğal makyaj, gerçekten sağlıklı, taze ve ten rengine uygulanan sade bir makyajla hayat buluyor. Akşamüstü makyajı sabah yapılan hafif makyaj ile gecenin cesur ama sade renkleri arasında bir uyum sağlıyor. Mavi tonlarını gözlerinize, bronz tonlarını yüzünüze ve kiraz renkleri dudağınıza uygulayabilirsiniz. Gözlerinize mavi tonlarında far ve kahverengi kalem çekerseniz hem daha fresh hem de daha modern bir görünüm kazanabilirsiniz.

Gece makyajı

Natürellik demek asla bir şey sürmemek anlamına gelmiyor. Hafif bir gece makyajında en önemli nokta göz, yanak ya da dudaklardan birine fazlalık vererek, diğerlerini çok daha hafif yapmaktır. Şimdi kirpiklerde bulaşmış rimel modası var. Kaşlarda ise doğallık ön planda.

Gözleriniz ön plana çıksın istiyorsanız, rimel olarak mutlaka siyahı tercih etmelisiniz. Sade yüze koyu tonlarına yakın bir allık sürerek de dikkati yanaklarınıza verir ve göz ve dudaklarınıza en açık tonları sürebilirsiniz.

Hollywood sadeliği

Bazı ünlüler doğal ve sade makyajlarıyla bilinirler. Her ünlünün arkasında mutlaka profesyonel bir makyöz bulunur. İşte milyonlarca kozmetik ürünlerinin arkasındaki usta parmakların ünlü müşterileri için söyledikleri…

Jennifer Lopez makyajı

Jennifer’ın kirpiklerini günde 2 kez kıvırıyorum. Uçlarından başlıyorum daha sonra aşağıdan yukarı doğru kıvırıyorum. Jennifer yüzünde tek renk ve dudağında parlak bal rengi rujlarla muhteşem görünüyor. Cildi de bal rengi tonlarında olduğu için dudağına da o renklerde sürmeyi tercih ediyorum. Aynı zamanda onun bronz tenine bayılıyorum. Şakaklarına çok az fırça sürmem yetiyor.

Gwyneth Paltrow makyajı

Tonlarca renk ve fırça ile yüz hatlarını kapatmak yerine, Gwyneth’in T-zone bölgesine fondöten ve sivilcelerine kapatıcı sürmeyi daha uygun buluyorum. Göz ve dudaklarına bej tonlarını ve mat pembe kullanmayı seviyorum. Eyeliner olarak ise kahve çizgileri mokka tonlarıyla karıştırmayı seviyorum.

Aldatmayı haber veren işaretler

yazildi.

Erkeklerin aldatacaklarını haber veren bazı önemli işaretler olduğunu biliyor musunuz? Uzmanlar, erkeklerin sevgililerini / eşlerini aldatacaklarını haber veren bazı önemli işaretler olduğu konusunda hanımları uyarıyor. İşte o işaretler…

Ünlü yazarlar Elizabeth Landers ve Vicky Mainzer’in yüzlerce çift üzerinde yaptığı araştırmada ortaya tek bir sonuç çıkıyor; “Aldatan bütün erkekler aldatma sürecinde aynı senaryoyu bire-bir gözler önüne seriyor.”

Landers bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bir erkek aldatma yolunu seçtiği zaman diğer kocaların / sevgililerin kullandığı metotları kullanıyor. Onların sözcüklerini, cümlelerini, açıklamalarını alıp kendisine uyguluyor.”

Şimdi size aktaracağımız bazı işaretler beraber olduğunuz erkeğin sizi yüzde yüz aldattığını / aldatacağını göstermez. Fakat bunları beraberliğinizin kötüye gittiğinin işareti olarak algılamanızı öneriyoruz.

‘Ben bunu asla yapmam!’

İşte tehlikeli bir cümle! Landers erkeğin bu rahatlatıcı sözlerle ‘sevgi dolu ve sadık’ bir eş portresi çizdiğini söylüyor.

Ne yapmalı?
Bu zararsız cümle sadakat ve bağlılık konusunda bir sohbet başlatmak için iyi bir başlangıç olabilir. Size ‘Ben bunu asla yapmam’ dediğinde ona ‘Ben de. Fakat eğer bir gün içimizden biri birisine ilgi duyarsa bunu birbirimize anlatabilir miyiz?’ şeklinde bir soru sorabilirsiniz.

‘Bir psikologa görünsen iyi olacak’

Landers ve Mainzer kitaplarını hazırlarken yaptıkları röportajlarda konuştukları erkeklerin neredeyse hepsinin eşlerine depresyonda olduklarını söylediklerini belirtiyor ve konuyla ilgili şunları söylüyor: ‘Kadınları depresyona iten gücün kendileri olduklarının farkında bile değiller. Böyle bir şey söyleterek onu başkalarına iten kişinin siz olduğunu düşünmenizi sağlıyorlar’.

Ne yapmalı?
Eşinizden böyle bir yorum duyarsanız duymazlıktan gelmeyin. Ona ‘Kendimi çok yorgun ve stres altında hissediyorum. Neden bana depresyondasın diyorsun?’ deyin ve profesyonel yardım almanız konusunda ısrar ediyorsa birlikte bir evlilik terapistine gidebileceğinizi söyleyin.

‘Beni anlamıyorsun’

Böyle bir cümle kuran bir erkek ayrı yönlere doğru ilerlediğinizi ima eder. Bu cümleyi duyan kadın erkeğe sert bir yanıt verirse tartışma erkeğin tarafına döner. Landers bu konuyla ilgili bakın neler söylüyor; ‘Sizin mantıksız ve sevimsiz konuşmalarınız yüzünden ev dışında zaman geçirdiğini söyleyecek böylelikle sizi suçlayarak daha az suçluluk hissedecektir’.

Ne yapmalı?
Landers ile Mainzer şöyle konuşuyor: ‘Yaşasın! Sizinle konuşuyor! Hem de hisleri hakkında. Tek yapmanız gereken tepki vermeden onu dinlemeye çalışmak. Bunun da ötesinde onu daha çok konuşmaya teşvik etmek’.

‘Sana sürekli söyledim ama dinlemedin’

Çalışan bir kadındınız fakat bebeğiniz olunca bir süre onunla evde vakit geçirmeye karar verdiniz. Çalışmaya alışık olduğunuzdan sürekli evin içinde olmak sizi sıkmaya başladı. Bu arada eşiniz de sürekli ‘spora git, kursa git’ gibi önerilerde bulunuyordu. Siz evde oturmaya devam ettiniz. Sonuç; boşandınız’

Bu konuda eşinizin asıl söylemek istediği şey; ‘Ben açık fikirli bir insanım ve eşimin sıkıcı bir ev kadını olmasını istemiyorum’. Eşinizin önceden verdiği bazı işaretleri görme şansınız olsaydı onun gerçek hislerine göre hareket edebilirdiniz öyle değil mi?

Landers onun gerçekten ne söylemeye çalıştığını anlamak için kendisini anlatmasını istemeniz gerektiğinin altını çiziyor. ‘Ona sorular sorun. Böylelikle kafasından geçenleri anlayabilirsiniz.’

Evliliğin ilk iki yılında çok dikkatli olun

yazildi.

Mutlu Bir Evliliği formüllerini okuyun, sorunlardan uzak durun. Beyaz atlı prensinizi bulup siz de dünya evine girdiyseniz, dikkat! ABD’li Dr. Jack Balswick, ‘Birlikteliğin ilk 2 yılı çok özen ister’ diyor.

2 yıl çok önemli
Dünyanın birçok ülkesinde yapılan araştırmalara göre, evliliğin ilk 2 yılı çok önemli. Bu süre içinde yaşanan olumsuzluklar aşılabilirse, evlilikler uzun süreli oluyor. ABD’li evlilik uzmanı Dr. Jack Balswick, beraberliklerin kısa sürede tükenmesinin ilk nedeni olarak, çiftlerin birbirlerine anlayışlı olmamasını gösteriyor.

Kişilik çatışması
Çiftlerin ilk yıllarda karşılaştığı bu sorunu çözmek göründüğü kadar zor değil. Çiftlerin çoğu, evlendikleri günden itibaren özgürlüklerinin kısatlanmasını kabullenemiyor. Evet, özgürlükler belli ölçülerde kısıtlanıyor. Fakat evlilikler, farklı özgürlüklere de fırsat yaratıyor. Çiftler, “Ben haklıyım” inatlaşmasını bir kenara bırakmalı. Çünkü bu inatlaşma, evliliği sona erdiriyor. Yeni evli çiftler, maalesef günümüzde konuşmak yerine tavırla problemlere çözüm arıyor. Her konuyu en ince ayrıntısına kadar konuşun. Mutlaka ortak bir nokta bulacaksınız. Anlaşma sağladığınız konuları, bir daha açmayın.

İlişkinin soğuması
Dünyanın birçok ülkesinde çiftler, iş dünyasının stresini yaşıyor. İşte evliliğin ilk yıllarında, her birey, stres topu olarak eşini görüyor. İşte geçirilen uzun vakit, eve kavga sebebi olarak geri dönüyor. Çiftler bazı duygularını dizginlemeli. İşlerinizin yoğunluğu nedeniyle az görüşuüyorsunuz. Bu dakikaları neden dertlerinizi ve sevinçlerinizi paylaşarak geçirmiyorsunuz. Bu düşünce birçok evliliği kurtaracaktır. Tabii çiftler, birbirlerine gerçekten değer verirse bu tez gerçeğe dönüşür.

Romantizm ve uyum
Dr. Balswick, birçok Amerikalı psikolog arkadaşıyla yaptıkları görüşmelerde de, evlilikte ilk 2 yılın, otabanda ters yönde gitmek kadar riskli olduğu sonucuna vardığını söylüyor. Dr. Balswick, dünyanın farklı ülkelerinden toplam 156 çifti üzerinde, “Evlilik” araştırması yaptı. Araştırmanın sonucuna göre, eşlerin birbirlerine karşı net kararı 24 ay sonunda verdiği ortaya çıktı. Evliliklerin ilk 2 yılında romantizmden, uyum ve sevgiden ödün vermeyen çiftlerin, bir ömür boyu birlikte olma ihtimali yüksek bir ihtimal.

İyi ve kötü günde
Dr. Balswick’e göre, evliliğinilk yıllarında çiftler arasında yaşanan en büyük sorunlar: “Kişilik çatışması” ve “İş stresinineve taşınması”. ‘İyi günde kötügünde, hastalıkta ve sağlıkta…’ yemini ile başlayan evliliklerinömrünün uzun olması içinemek sarfetmek gerekiyor.

Kısa süren ayrılıklar
Dr. Balswick, ‘uzun evliliğin sırrı kısa süreli ayrılıklardır’ diyor. 2-3 yılda bir çiflere 1 ila 5ay arası değişen sürelerle ayrı kalmaları son derece önemli. Bu tarz ayrılıklar, çiftlerin birbirlerine karşı tekrar özlem duymasını sağlıyor. Elbette, bu süre her çifte göre değişir.

Mutsuzluk ve sevgisizlik başlıca şişmanlık sebebi

yazildi.

Teknolojinin gelişmesi, yaşam şartlarının gün geçtikçe ağırlaşması ebeveynlerin daha fazla çalışmalarının yanında sağlıklarına da gerekli önemli göstermemeleri sonucunda hem görsel, hem de fizyolojik olarak sağlıklarını kaybetmelerine neden olmaktadır.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Şafak Akçaoğlu, anne babalara mem kendilerinin hem de çocukluklarının mutlu ve sağlıklı olabilmenin yolunu gösteriyor.

Düzenli beslenmeyen ve doğru egzersiz yapmayan insanların hormonları düzenli salgılamayacağından kendilerinin de mutlu olmasının mümkün olmadığı gibi çevresindeki insanlarda yeterli ilgiyi gösteremeyeceklerdir. Bu insanların vücutlarındaki yağ oranı arttıkça şişmanlık psikolojisinin ürünü olan kendine güvensizlik, beğenilmeme, çevresine mutlu gözüken fakat kendi içinde sorunları artarak devam eden, ağrı, stres gibi uyaranlara daha fazla uyarılma örneği gösteren kişilerden biri olacaklardır. Ebeveynler her yönüyle çocuklarına örnek olmalıdır. Hem kendi sağlıklarını hem de çocuklarının sağlıklarını düşünerek doğru beslenme yanında bedensel egzersiz programlarını ihmal etmemelidirler.

Sevgisizlik
İnsanlarda meydana gelen fazla yağ, yani şişmanlık genetik, çevresel ve psikolojik faktörlerin dışında aile bireylerinin yanlış tutumlarından da kaynaklanmaktadır. Şişmanlık eğilimi bulunan insanların aileleri incelendiğinde aile bireylerin birinin veya ikisinin birden sevgiden veya içtenlikten mahrum olarak büyüdükleri, sevginin karşılığı olarak da yiyeceğe yöneldikleri görülmüştür.

Çocuğa dikkat
Bu tür ailelerde annelerin genellikle yetişme çağlarında sosyal veya ekonomik zorluk çekmiş kişiler olduğu gözlenmiştir. Bu tür aile bireyleri, dengesiz beslenmiş çocuklarıyla özdeşleşerek, kendilerinin gelişme çağındaki ekonomik veya psikolojik eksikliği telafi yoluna gitmektedirler. Tabii çocuğun gelişme çağında, aile bireylerinin çalışmasından dolayı çocuklarla ilgilenen aile büyüklerinin sevgi ve ilgiyi yemek yedirme gibi görmeleri, çocuğun şişmanlama eğilimini artırmaktadır.

Çocukluk döneminde uygulanacak beslenme programının yetersiz olması da çocuğun gelişimini kötü yönde etkiler. Bu yüzden bilinçli bir beslenme programı uygulanmalıdır. Beslenme programı uygulamaları sırasında ölçü annenin tabağa koyduğu yiyecek olmamalı çocuğun günlük aktivitelerine, yaşına, cinsiyetine göre yemek miktarı ayarlanmalıdır. Küçük yaşlardan itibaren kazanılacak egzersiz alışkanlıkları çocuğun hayatı boyunca doğru beslenmesiyle birlikte daha faal ve kendini daha iyi kontrol eden sağlıklı bir insan olmasını sağlayacaktır.

Fast food
Fast food ürünleri, besleyici değeri daha fazla olan ev yemeklerinden daha ilgi çekici olmaktadır. Çocukların bu tür yiyeceklere karşı ilgileri artarken temel besin maddelerine olan ilgileri azalmaktadır. Böylece sağlıksız bir beslenmeye doğru gidilmektedir. Temel gıda maddelerinin kullanımı bir disiplin içinde çocuklara verildikten sonra tabii ki belirli aralıklarla fast food ürünlerine, çikolatalara doğru ve yeterli beslenme programının içinde yer verilebilir.

Sağlıklı bir vücuda sahip olmanın ve dengeli beslenmenin şartlarından biri de yeterli su alınmasıdır. Çocukluk çağında başlayan ve ileriki yaşlarda da devam eden sıvı ihtiyacını meşrubattan sağlama isteği metabolizma için doğru bir davranış değildir. Çocuklara su içme alışkanlıkları kazandırılmalı, haftada belirlenecek sayıda gazlı veya gazsız meşrubatlara izin verilmelidir. Çocukların meşrubatsız yemek yememeleri çocuğun anlayacağı düzeyde telkinlerle sağlanmalıdır. Amacımız sağlıklı, eğitimli bir nesil yetiştirmekse aile bireylerinin çocuklarına örnek olmaları gerektiği unutulmamalıdır.

Kaynak: samanyoluhaber.com

Fazla kilo depresyon sebebi!

yazildi.

Siz de; “Şişmanım ama mutluyum”, “Ben böyle de güzelim”, “Şişman değilim balık etliyim”... gibi cümlelerle kendinizi kandırıyor olabilir misiniz? Çünkü uzmanlara göre bu sözler gerçeği yansıtmadığı gibi, fazla kilolu olmak da depresyonu tetikliyor... 

Beslenmedeki yanlış alışkanlıklar, yaşanan iş stresi ve benzer birçok problem ile kilo alımı hızlı olarak gerçekleşebilir. Alınan kilolar ise fiziki ve ruhsal birçok probleme yol açabiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kilolu olup da “ben kendimle barışığım” diyenlerin çoğunun gerçeği yansıtmadığını ifade ediyor ve ekliyor: "Aslında kilo, başlı başına yoğun bir anksiyete nedenidir.” Kilo almanın depresyona neden olabileceği gibi depresyonda olmanın da kilo almayı beraberinde getirebileceğini belirten Yavuz, kilo almanın muhtemelen artan stres veya duygusal bir aksaklık sonucu ortaya çıkacağını belirtiyor.

Kilo Almaya Başlarsanız Kendinizi Sorgulayın

Dr. Yavuz, yemek yemenin birçok kadın için hem rahatlama hem de kızgınlık kaynağı olabileceğini, spor yapmaktan kaçan ve kilo almaya başlayan bir kadının mutlaka kendini sorgulaması gerektiğini söylüyor. Dr. Mehmet Yavuz, bu durumun kısa bir süre sonra kısır döngüye dönüşeceğini ve kilolu olma gerçeğine daha fazla yemek yiyerek karşılık verip spor yapmaktan kaçınarak kiloların alıp başını gidebileceğini vurguluyor. Depresyon sonucu kilo alan bayanların antidepresan konusunda dikkatli olmaları gerektiğini de vurgulayan Dr. Yavuz, “Böyle bir tedavinin sonucu yine kilo almak olabilir, bu antidepresanlardan kaçmak için bir neden değildir fakat fazla kilolarla baş etmek için kullanılacak bir yöntem de değildir” açıklamasını yapıyor. Dr. Yavuz, depresyon nedeniyle ilaç kullanan kişilerin kilolarını sık sık takip etmeleri, eğer kontrolsüz bir kilo alma söz konusu ise derhal hekimleri ile görüşmeleri gerektiğini özellikle vurguluyor.

Hamilelik Geçirenler ve Masa Başı Çalışanlar Risk Altında

Dr. Mehmet Yavuz, kadınların kilo almaya en müsait oldukları dönem olarak bilinen gebelik dönemi ve sonrasında vücutta kalan fazla kiloları atmak için bir çaba harcanmıyorsa ve gerçekleşen birden fazla doğum varsa yine şişman adayı bir kadınla karşı karşıya kalırız açıklamasında bulunuyor. Doğum dışında kadının hayatında oluşan çeşitli değişiklikler nedeniyle fiziksel aktivitelerinin azalması, örneğin bedensel olarak aktif olduğu bir işten masa başı bir işe geçmesi, iş bırakma veya emeklilik, araba kullanmaya başlamak gibi nedenlerle enerji tüketiminin azalmasının da kilo kontrolünde sorunlara yol açtığını belirtiyor. Dr. Yavuz, şişmanlığın artışına neden olan etkenler arasında yaşlılık, beslenme alışkanlığının ayaküstü yenen tost, sandviç, pizza gibi hazır yiyeceklere kaymasının da bulunduğunu sözlerine eklerken sanayileşmiş bir toplumda yaşamanın, evliliğin, alkol tüketimindeki artışın ve en önemlisi genetik özelliklerin de kilo almada etkili olduğunun altını çiziyor.

Depresyondan Kurtulmak İçin Beslenmenizi Değiştirin

Toplum olarak beslenme tarzının özelliklerinin de şişmanlık için belirleyici olduğunu vurgulayan Dr. Yavuz, çok yağlı yemek türleri fazlaca tüketiliyorsa ya da özellikle sanayileşmekte olan ülkelerde tercih edilen hazır yemek türleri tüketiliyorsa şişmanlığın toplumsal bir sorun haline gelebileceğini belirtiyor.

Kilo Vermek İçin Tüyolar!

• Sabah kahvaltısı yapın. Öğün sayısını azaltmadan 3 öğün yemek yiyin, hatta ara öğünlerle günlük öğün sayınızı arttırın.

• Sebze ve meyve tüketimini artırın.

• Alkol tüketiminizi azaltın veya tamamen bırakın. Alkol, yüksek kalorisi nedeniyle gün boyu tatlı isteğinizi de artıracaktır.

• Çikolata, bisküvi gibi besin değeri düşük ama kalorisi yüksek besinler yerine taze veya kurutulmuş meyve yiyin.

• Yemeğinizi yavaş yavaş yiyin. Hızlı yemek yediğinizde, doyduğunuzu anladığınız zaman zaten gerektiğinde fazla yemişsinizdir.

• Hayvansal yağlardan kaçının. Tavukların derilerini, etlerin yağlı kısımlarını ayırın.
Katı yağlar yerine, zeytinyağı, ayçiçek yağı ve mısırözü yağı gibi bitkisel yağlar kullanın.

• Bol bol su için.

• Mümkünse her gün aynı saatte kalkın.

• Yemeklerden sonra dişlerinizi fırçalayın. Diş fırçaladıktan sonra muhtemelen canınız bir şey yemek istemeyecektir.

• Tatlı yemekten kaçının. Daha az tatlı tüketin.

• Tuz ve şeker kullanımınızı azaltın.

Yaşınızı "el"e vermeyin!...

yazildi.

Ellerimiz, yüzümüzle birlikte en çok göz önünde olan organlarımızdır. Yaşlanma belirtileri ilk olarak yüzde göze çarpmakla beraber, yüze yapılan gençleştirme uygulamalarının ardından genç ve sağlıklı yüz görüntüsü elde edilse de, kişinin elleri yaşını gösterir...

Ellerimizin, yaşın gizlenemediği organlarımız olduğunu söyleyen Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, bu nedenle el estetiğinin son dönemde önem kazandığını söyledi. Prof. Kışlaoğlu; ellerimizin genç, sağlıklı ve güzel görünmesini sağlamanın, birkaç basit işlemle mümkün olduğunu belirtti.

Estetik cerrahinin sunduğu imkânlarla günümüzde artık bir insanı âdeta baştan aşağı yenilemek mümkün. Kadınlar da erkekler de, güzel ve genç görünmek için estetiğin bütün imkânlarından yararlanıyor. Ancak en çok kullandığımız, dolayısıyla en kötü şartlara maruz kalan ellerimizin cilt güzelliği, çoğu zaman görmezden gelinir. Ellerimizin cildi, en çok bakımı hak eden organımız olmasına rağmen hep ihmal edilir.

Önceleri, güzel ve genç bir görünüm için tüm vücuda pek çok uygulama yapılır ancak eller hep estetik girişimlerin dışında kalırdı. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, artık ellerimizin genç, sağlıklı ve güzel görünmesini sağlamanın birkaç basit işlemle mümkün olabildiğini belirtti. Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, ellere uygulanabilen estetik uygulamalarla ilgili şu bilgileri verdi:

Lazerli Cilt Gençleştirme

“Non invazif lazer” ile cilt gençleştirme: Ağrısız, ciltte tahriş ve kızarıklık bırakmayan, tedavi sonrası toparlama süresi gerektirmeyen bir yöntemdir. Yenilenen ciltteki hücreler daha düzgün, daha sıkı ve genç görünen bir yüzey oluşturur. Tüm yüz ve el cildi üzerinde görülen yaşlılık belirtileri ve hafif sarkmalar Nd: Yag lazer ile çok iyi bir şekilde tedavi edilirler cildin yapısına ve kırışıklıkların derinliğine göre seans süresi belirlenir. Üçüncü seanstan sonra etkisi gözle görülebilir.

Ellere de Peeling Yapılıyor

Yüze uygulanan peeling, eller için de son derece başarılı bir yöntemdir. Peeling üst derinin soyulması ile derinin yenilenmesi ve gençleştirilmesidir. Peeling işlemi ile kırışıklıklar,  yorgun cilt, güneş hasarlı cilt, cilt lekeleri gibi pek çok sorun giderilir ve uygulanan bölgedeki cilt daha genç daha parlak ve daha elastik bir hale gelir. Peeling uygulama maddelerinin içerisinde tercih edilen ‘gren peel’dir. Tamamen bitkisel olması kimyasallardan ve sentetik maddelerden arınmış olduğu için cilde zarar vermiyor. Bazı peeling türlerinde meydana gelen pigmentasyonlar bu peeling de hemen hemen hiç olmuyor. Orta derinlikte bir soyma yapan bu peeling, diğer orta peeling türlerine nazaran daha çabuk iyileşerek, uygulama yapılan kişilerin iş ve zaman kaybına neden olmuyor. 5 gün tamamlandığında cilt, belirgin derecede daha genç ve parlak görünüyor.

Hazır Dolgu Maddesi ya da Kendi Yağınızla Lipofilling

El yüzeyinde yaşlılığa bağlı doku kaybında ise hazır dolgu maddesi uygulaması ya da lipofilling yapılarak cilt altı dolgun ve sağlıklı bir hale getirilir. Hazır dolgu maddeleri uygulaması son derece basittir. Cilde anestezik bir krem sürüldükten sonra beş dakika içinde ince bir iğne sayesinde uygulama gerçekleştirilir. Ve çalışan kişiler bunları öğle tatilinde dahi yaptırabilirler. Kişinin özellikle karın bölgesinden alınan yağ dokusunun istenilen bölgeye enjeksiyonu olan lipofilling’lerde 3-4 ay sonra sadece yağın enjeksiyonuna bağlı dolgunluğun yanı sıra ciltte gençleşme de görülmüştür.

Bu gözlemler yağ hücrelerinin içinde bulunan kök hücrelerinin cilt hücresine dönüşerek o bölgedeki cildi gençleştirdiği mikroskobik çalışmalarla saptanmıştır.

Şimdiye kadar kök hücrelerin yalnızca yeni doğan göbek kordonunda olduğu biliniyordu Oysaki yetişkinlerin yağ hücrelerinde bol miktarda kök hücre var son zamanlarda yapılan araştırmalar göstermiştir ki; sadece kök hücre nakline nazaran, kök hücre açısından zengin yağ uygulaması çok daha başarılıdır.

Meme kanserinde yaş sınırı düşüyor!

yazildi.

Son yıllarda giderek yaygınlaşan meme kanseri kadınların korkulu rüyası haline geldi. Üstelik bu hastalığın genç kadınlarda görülme oranı da her geçen gün artıyor...

Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Didem Öncel Yakar, “Genç kadınlarda meme kanseri riski ve tedavide uygulanan cerrahi yöntemler” hakkında bilgi verdi.

2011'de 500 Bin Kadın Tehlikede!

Meme kanseri tüm kadın kanserlerinin yüzde 23’nü oluşturmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, 2010 yılında meme kanserli yeni hasta sayısı 1500, meme kanserinden kaybedilebilecek kadın sayısı 500 bin civarında öngörülüyor.

Genç Kadınlarda Meme Kanseri Riski

Tüm meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 3’ü 35 yaş altı kadınlarda görülür. Genç kadınlarda seyrek görülmekle birlikte; bu yaş grubunda görülen kanserler daha kötü seyirlidir. Özellikle çalışan kadınların çocuk sahibi olma yaşını geciktirmesinden dolayı, gebelik sırasında görülen meme kanseri oranının daha da artması beklenmektedir.

Doğum Kontrol Hapları Riski Artırabiliyor

Günümüzde genç kadınlarda meme kanseri gelişimini öngörebilecek herhangi bir tetkik yoktur. Ailede meme kanseri hikâyesi olması, genetik ve çevresel faktörler, başka bir hastalık nedeniyle göğüs bölgesini içeren ışın tedavisi uygulanması, doğum kontrol hapı kullanılması, gebelik gibi nedenlerin farklı derecelerde etkili risk faktörü oldukları düşünülmektedir.

Tanı Konulan Yaştan 10 Yıl Önce Tarama Başlamalı

Uzmanların önerisi; 20–30 yaş grubunda aylık kendi kendine muayene, 3 yılda bir klinik muayene ve 40 yaşından başlayarak yıllık iki taraflı mamografi uygulanması yönündedir. Ortak bir kabul olmamakla birlikte ailesinde menopoz öncesi dönemde meme kanseri hikâyesi olan kişilerde tarama mamografisinin akrabalarına tanı konulduğu yaştan 10 yıl önce başlatılması da öneriler arasındadır.

Meme Kitlesi Nasıl Değerlendirilir?

Standart olarak meme muayenesi, mamografi, meme ultrasonu ve biyopsi tetkikleri bir arada kullanılmaktadır. Bu tetkiklerinin sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi ile kitlenin kanser olup olmadığı büyük doğruluk oranı ile saptanabilir.

Nasıl Tedavi Edilir?

Meme kanseri; ameliyat ve ameliyat sonrası destekleyici ilaçların kullanılması ile tedavi edilir. Ameliyat yöntemi kanserin boyutuna ve hastanın özelliklerine göre belirlenir. Mevcut kitlenin etrafındaki bir miktar sağlam doku ile çıkarılarak memenin bütünlüğünün korunması sağlanabilir. Meme koruyucu ameliyata uygun olmayan hastalarda ise memenin tamamı alınır. Çıkarılan kitlenin hücresel özellikleri belirlendikten sonra uygun ilaç tedavisi düzenlenir.

Yüzlerce çift ayakkabıları var

yazildi.

Ayakkabının kadınların hayatındaki yeri bir başka! Her bayanın gardırobunda en az 7-8 çift ayakkabı var. Peki bunun nedeni nedir?

Ayakkabının kadınların hayatındaki yeri bir başka! Her kadının gardırobunda en az 7-8 çift ayakkabı vardır. Ünlüler dünyasında ise sayı yüzlere, hatta binlere çıkıyor. Kadınların ayakkabı tutkularını araştırdık. İşin derinlerinde, çocukluğumuzda hayallerimizi süsleyen kırmızı rugan ayakkabılar da var, modanın dayatması da.

Ne zaman üç beş kadın bir araya gelse ve alışverişten konuşsa, konu döner dolaşır ayakkabı mağazalarına ve ayakkabılara gelir. 'Köşedeki mağazada bir ayakkabı gördüm, onu mutlaka almalıyım' gibi cümleler havada uçuşur.

Çizme, babet, rugan, spor, sandalet, convers derken de her kadının gardırobunda en az 7-8 çift ayakkabısı olur. Tabii bu sayı çoğunda daha fazladır ve sorulduğunda sayısını kendi bile hemen hatırlayamaz. Öyle ya, hepsinin yeri ayrıdır, hepsi ayrı kıyafetin tamamlayıcısıdır! Yani ayakkabı almak için bahanemiz boldur.

Biz kendi kendimizce sebepler üretmeye devam edelim, şu bir gerçek ki; ayakkabı tutkusu kadınların en büyük zaaflarından biri. Her kadın kendisine ve bütçesine uygun yerleri buluyor, alışverişini yapıyor. Tabii hiçkimse, ünlüler dünyasındaki kadınlara yetişemiyor çünkü onlarda iş çığırından çıkmış desek yeri.

Yüzlerce çift ayakkabıları var

Geçtiğimiz günlerde İngiliz oyuncu Kelly Brook'un ayakkabı hastalığını konu alan haberler magazin sayfalarını epeyce süslemişti. Brook, bin çift ayakkabısı olduğunu ve ayakkabılarına 1 milyon dolardan fazla ödediğini açıklamıştı. Onun ayakkabı takıntısı, kadınlardaki ayakkabı tutkusunun uç bir örneği gibi görünse de ülkemizde de ayakkabılarına neredeyse servet ödeyen ünlüler var. Hatta birçoğu, ayakkabıları için özel oda bile yaptırıyor.

Örneğin sanatçı Bülent Ersoy, bu konuda dünya starlarıyla yarışacak bir isim. Öyle ki Ersoy, kendisine kaç ayakkabısı olduğu sorulduğunda, 'Ayakkabılarımın tek bir eve sığması mümkün değil. Sadece ayakkabılarımı koymak için bir ev tutsam bile bazıları dışarıda kalır. Sayılarını dahi bilmiyorum.' cevabını vermişti.

Yine sanatçı Ebru Gündeş, en büyük zevkinin ayakkabı koleksiyonu yapmak olduğunu, yaklaşık bin çift ayakkabısının olduğunu söylemişti. Özgü Namal, Demet Akalın, Pınar Altuğ, Zeynep Beşerler de ayakkabı sevdalısı ünlülerden bazıları. Peki, kadınlar neden ayakkabıya bu kadar düşkün?

Moda ayakkabıyı, tüketiciye özel ürün olarak sundu

Modacı İdil Tarzi, moda sektörünün kurulduğu ilk günden beri, moda ürünler içinde ayakkabı ve çantanın tüketicilere özel ve pahalı nesneler olarak sunulduğuna dikkat çekiyor.

'150 yıllık moda tarihi olan Paris ve İtalya gibi şehirlere baktığımızda, bu ürünler kadın için giysiyi tamamlayan, stil duruşunu belirleyen önemli aksesuarlardır.' diyor.

Yani kadınlar ayakkabıyı, ihtiyaç olduğu kadar şıklıklarını tamamlayan bir aksesuar olarak görüyor. İdil Tarzi'ye göre, bu 'özellik' içinde sunulan ve pazarlanan bu ürünleri, kadınlar da aynı 'özellik' içinde tüketiyor ya da tüketme isteği duyuyor.

Tarzi, bilinçli giyinen, üzerinde taşıdığı giysi ve aksesuarların kendisiyle etrafındaki kişiler arasında iletişim kurduğunun farkında olan kadınların gardıroplarında 10 değil, 50 çift ayakkabı olmasını da normal karşıladığını söylüyor ama şunu da ekliyor: 'Tabii, bu görüşü ekonomik dengelere göre yorumlamıyorum, bir moda vizyonu içinde görüşlerimi paylaşıyorum.'

Şıklığı önemsemeyen bir kadının bile tek lüksü olabiliyor

Sinem Demir, (Klinik psikolog): Kontrolün kaybolduğu düzeyde alışveriş yapmanın psikiyatrik bir tanısının olup olmayacağı, uzmanlarca tartışılan bir konu. Yapılan bazı araştırmalarda, aşırı derecede kıyafet alışverişi yapan kişilerde depresyon ve anksiyete düzeyleri ortalamanın üzerinde bulunuyor. Bu kişiler, aşırı borçlanma gibi olumsuzluklarla karşı karşıya kalabiliyor.

Spesifik olarak ayakkabılara aşırı düşkünlük ise farklı sosyoekonomik düzeyde kadınlarda gözlenebiliyor. Öğretmen maaşıyla geçinen, aşırı savurganlık tutumu olmayan, hatta güzel giyinmeyi çok fazla önemsemeyen bir kadının bile tek lüksü 'ayakkabı tutkusu' olabiliyor. Kadınlardaki bu tutku aslında ilk çocuklukta kendini gösteriyor.

 Küçük Emrah'ın filmlerdeki hasta kız kardeşinin hayali olan 'kırmızı rugan ayakkabı', filmden haberi olmayan pek çok kız çocuğunun hayalini süslerdi. Ancak kadınların alışveriş tutkusunu, özellikle ayakkabı alışverişini 'tamamen ve fazlaca dişi' görerek reddetmenin ise farklı boyutları olabilir. Bu, doğrudan 'dişi' olana tepkiye dönüşebilir. Çoğunluk kadınlarda olsa da aşırı alışveriş, erkeklerde de görülebiliyor.

Kaynak:Zaman.com.tr